Rudolf Carnap, “Philosophical Foundations of Physics” adlı kitabında kavramların mantıksal analizi, önermelerin analizi ve bilim teorilerine yer vermiştir. Bu kitap Carnap'ın yıllardır üniversitelerde verdiği seminerlerin metne dönüştürmüş halidir. 1946 yılında University of Chicago'da bu seminere katılan Martin Gardner bu seminerin yazılı hali olup olmadığını soruyor ve basmayı teklif ediyor. Daha önce bu konuda hiç düşünmemiş olan Carnap, karısınında desteğiyle 1958 güz döneminde University of California'da verdiği seminerin kaydedilesine izin veriyor ve bu kayırlar yine karısı tarafından kağıda dökülüyor. Kitap, fiziğin felsefi temellerine sistematik bir yaklaşım olarak sunulmuyor. Tüm bilim dallarını kapsayan, daha çok bilim felsefesine giriş niteliğinde kabul edilebilecek bir kitap olma özelliğini taşıyor. Kitap altı ana başlığa ayrılmış durumdadır. Bunlar, (1)Yasalar, açıklama ve olasılık (2) Ölçüm ve niceliksel dil (3) Uzayın yapısı (4) Nedensellik ve determinizm (5) Kuramsal yasalar ve kuramsal kavramlar (6) Determinizmin ötesinde'dir. Bizim inceleyeceğimiz bölüm beşinci sıradaki “Kuramsal yasalar ve kuramsal kavramlar” başlığıdır.
Rudolf Carnap, bilimin yasalarını ampirik ve kuramsal olarak ikiye ayırmaktadır. Bunu yapmaktaki amacı, özellikle felsefecilerin ortaya koyduğu “gözlem” kavramındaki bulanıklıktır. Neye gözlemlenebilir diyebiliriz, neye diyemeyiz? Filozoflar için gözlemlenebilir demek doğrudan duyularımız tarafından algılanan özelliklerdir. Mavi, sert, sıcak gibi. Fakat 10 kilogram veya 40 santigrad derece gözlemlenebilir değildir çünkü doğrudan duyulara hitap etmemektedir. Fakat bilim adamının gözlemlenebilir tanımı, her iki örnekteki durumu da kapsamaktadır. Bilim adamına göre eğer olgu doğrudan ve basitçe ölçülebiliyorsa ona gözlemlenebilir diyebiliriz. Örneğin zaman gözlemlenebilirdir çünkü bir saat yardımıyla basitçe ölçülebilmektedir. Filozofun bu duruma itirazı, gözlemlenenin zaman değil saatin akrep ve yelkovanı olduğu şeklindedir. Aslında bu itiraz yanlış değildir fakat zamanın ölçümü o kadar iyi kurulmuştur ki, o saatin zamanın gerçek ölçümünü vereceğinden şüphe etmemekteyiz. Gözlemlenebilir ile gözlemlenemez arasındaki ayrım bir cetvelle çizilebilecek kadar net değildir. Aynı olgu farklı şartlarda iki farklı şekilde de değerlendirilebilir. Aradaki çizgi, biraz da çizenin bakış açısına göre değişecektir.
Şimdi Carnap neye ampirik yasa, neye kuramsal yasa demektedir? Ampirik yasa, az önce bilim adamının bakış açısıyla oluşturulan anlamda gözlemlenebilir terimler içeren yasalardır. Basınç, hacim ve gazların sıcaklıkları ile ilgili yasalar buna örnektir. Ölçümler sonucu elde edilen düzenliliklerin ifade edilmeleridir. Kuramsal yasa ise, ampirik yasanın aksine, kesinlikle hiçbir gözlemlenebilir terim içermeyen, tamamen kuramsal terimler içeren yasalardır. Basit ve doğrudan ölçülemeyen varlıklarla ilgili, elektromanyetik alan gibi, yasalardır. Gözlemlenebilirlik kavramı, genellikle olgunun veya varlığın zaman ve mekan açısından boyutuyla ilgili olabilmektedir. Çok küçük zaman aralıklarında değişebilen olgular ölçülemezler, dolayısıyla gözlemlenemez olarak değerlendirilirler. Bu tip olaylara mikro olaylar, bundan dolayı yasalara ise mikroyasalar denilebilmektedir.
Buraya kadar anlatılanlarla, kuramsal yasaların ampirik yasalardan daha genel oldukları görünmektedir. Fakat bu, ampirik yasaların birkaç adım ilerletilerek kuramsal yasalara ulaşılacağı anlamına gelmez. Demir bir çubuğu ısıttığında genişlediğini gözlemleriz, daha sonra bunu metallerle yaparız ve nihayetinde tüm katı cisimler diye genişletebiliriz. Fakat ne kadar genişletirsek genişletelim, hala ampirik bir yasadır çünkü ampirik terimler içerir. Burada kuramsal yasa, ısıtılan demirin moleküllerinde kendine yer bulabilir. Moleküllerin davranışı bu genleşmeye nasıl etkide bulunuyor olabilir? İşte burada gözlemlenemeyen terimler devreye girdiği için kuramsal bir yasadan bahsedilebilir.
Madem kuramsal yasalar gözlemlenemezler, bunları doğrulayacak bilgiye nasıl ulaşabiliriz? Yasaların iki görevi mevcut olguları açıklamak ve henüz gözlemlenmemiş olguları öngörmektir. Kuramsal yasalar, ampirik yasaları da içeren bazı hipotezler olarak ortaya çıkmaktadır. Kendisinden türetilen, öngörülen ampirik yasaların doğrulanması, kuramsal yasaların da doğrulanması olarak kabul edilecektir. Zaten kuramsal bir yasa gücünü, kendisinden ampirik yasalar türetilebilmesine borçludur. Eğer hiçbir yeni ampirik yasa önermeyen, sadece mevcut yasaları açıklayan bir sistem oluşturulursa, bu mantıken bilinen ampirik yasaların toplamına eşittir. Örneğin Newton'un madde çekim yasası veya Einstein'ın görecelilik yasası yeni ampirik yasalar önermeseydi, bu kadar devrimsel etkileri olamazdı. Sadece iyi ifade edilmiş zarif yasalar olarak kalırlardı.
Kuramsal yasaların, kendisinden ampirik yasalar türetilmesine izin vermesi gerektiğini söyledik. Fakat kuramsal yasalar kuramsal terimleri, ampirik yasalar ampirik terimleri içerirken, bu nasıl gerçekleşebilir? Burada, kuramsal yasaları gözlemlenebilir terimlerle bağlayan bir takım kurallara ihityaç vardır. Örneğin, “Bir gazın sıcaklığı, moleküllerin ortalama kinetik enerjisiyle orantılıdır”. Bu kural “sıcaklık” gözlenirini “molekül” gözlemlenemezi ile ilişkilendirmektedir. Eğer bunlar olmazsa, ampirik yasaların türetilmesinin hiçbir yolu olamaz. Bu kurallara Carnap “karşılıklılık kuralları” demektedir.
Sıklıkla karşılaşılan bir soru şudur: Elektrik nedir? Bu soru için kuramsal terimler kullanılmaya kalkıldığında, filozof günlük dilde bir tanımlama ister. Filozofa göre bu soru büyük bir gizem içermektedir. Fakat ortada gizem değil, sadece yanlış ifade edilmiş bir soru vardır. Verilemeyecek olan tanımlamalar talep edilmemelidir. Kuramsal bir kavramın gözlemlenebilirlerin terimleriyle tanımlanabilmesinin hiçbir yolu yoktur.
Fiziksel varlıkların matematiksel olarak ifadeleri karşılıklılık kurallarının ihtiyaç duyulduğu başka bir konudur. Fiziksel terimler gerçek dünyanın gözlemleri üzerine kurulu sabitlerin yardımıyla var olurlar. Matematikteki aksiyomatik sistem ve fizikteki aksiyomatik sistem arasında önemli bir fark vardır. Matematikte bir terime açıklama yapmak için mantıksal bir açıklama yeterli olur. Herhangi bir asal sayıyı mavi veya sıcak gibi gözlemlenebilir bir terimle bağlantılamamıza gerek yoktur. Matematikte ki aksiyomatik sistem gerçek dünyaya atıfta bulunmayan kuramsal bir sistem ifade etmektedir. Fizik postüla sistemi ise matematikte ki gibi dünyadan tamamen yalıtılmış olamaz. Elektron gibi aksiyomatik terimleri gözlemlenebilir olgularla bağlayan karşılıklılık kuralları sağlanmalıdır. Aksiyomatik sisteme sürekli bir şekilde bu karşılıklılık kurallarından ekleme yapılabilir. Artık temel yasalar kurulmuştur ve fiziğin ilerlemesi aslında yeni karşılıklılık kuralları eklenmesinden ibarettir. Carnap, içinde tamamen yeni bir kuramın geliştirildiği fizikte bir devrim öngörmemektedir. Fiziğin temel kuralları değişmeden kalmaktadır fakat karşılıklılık kurallarına sürekli bir ekleme vardır.
Yasaların iki çeşidinden ve bunların nasıl ilişkilendirileceğinden bahsettikten sonra, sıra yeni ampirik yasaların kuramsal yasalardan nasıl türetileceği sorusuna gelmektedir. Bu soruyu açıklayabilecek ilk örnek gazların kinetik kuramıdır. Bu kuram ilk kez geliştirildiğinde, kuramın yasalarında belirtilen büyüklüklerin çoğu bilinmiyordu. Hiç kimse, bir molekülün kütlesini veya bir santimetrekare gazın kaç tane molekül içerdiğini bilmiyordu. Bunlar belirli parametrelerle ifade ediliyorlardı. Daha sonra bir karşılıklılık kuralları sözlüğü hazırlandı. Ve böylece ampirik yasaların türetilmesi mümkün kılındı. Bir karşılıklılık kuralı, gazın sıcaklığının, moleküllerin ortalama kinetik enerjisine karşılık geldiğini ifade eder. Diğer bir karşılıklılık kuralı, gaz basıncını, moleküllerin içinde bulunduğu kabın duvarına baskısının etkisi ile bağlantılar. Böylece, karşılıklılık kuralları vasıtasıyla, makroskobik olarak bir manometre ile ölçülen basınç, moleküllerin istatistiki mekaniği açısından ifade edilebilirler.
Frank Plumpton Ramsey, 26 yaşında ölen, Cambridge'li bir mantıkçıdır. Ramsey'in kafası, kuramsal terimlerin gözlemlenebilir terimlerle aynı tarzda anlamlı olup olmadığı sorusu ile karışıktı. Kuramsal bir terimin ampirik anlamı nasıl tespit edilebilir? Verilmiş bir kuram bize gerçek dünya hakkında ne söylemektedir? Gerçek dünyanın yapısını tarif eder mi, yoksa sadece büyük miktarda deneyime düzen getiren soyut, yapay bir düzen midir? Bir elektronun, bir demir çubuğun var olamsı ile aynı anlamda “var olduğu” söylenebilir mi?
Kuramsal varlıklarla meşgul olduğumuz zaman, temel bir parçacığın “dönüş”ü gibi, terime ampirik bir anlam vermek için sadece karmaşık, dolaylı usuller vardır. İlk olarak “dönüş”ü kuantum mekaniğinin ayrıntılı bir kuramında ortaya koymalıyız, daha sonra kuram, başka bir karmaşık postülalar bütünü tarafından - karşılıklılık kuralları – laboratuar gözlemlenebilirleri ile ilişkilendirilmelidir. Açıkça dönüş, ısıtılmış demir çubuğun kırmızılığının temellendirildiği basit, doğrudan tavırda ampirik olarak temellendirilmemiştir. Tam olarak bilişsel durumu nedir? Bir şekilde gerçek dünyayla bağlantılı ve ampirik sınamalara konu olması gereken kuramsal terimler, geleneksel felsefede sıklıkla karşılaşılan metafizik terimlerden – hiçbir ampirik anlamı olmayan terimler – nasıl ayrılabilirler? Bir bilim adamının kuramsal kavramlardan bahsetme hakkı, aynı zamanda bir filozofun metafizik terimleri kullanma hakkını haklı çıkarmadan nasıl savunulabilir?
Bu kafa karıştırıcı sorulara cevap ararken Ramsey yeni, şaşırtıcı bir öneride bulundu. Bir kuramın teorik ve karşılıklılık postülalarının birleştirilmiş sisteminin, bugün “Kuramın Ramsey önermesi” denilen şeyle değiştirilmesini önerdi. Ramsey önermesinde, ki kuramın postülalarına denktir, kuramsal terimler hiçbir şekilde meydana gelmezler. Diğer bir deyişle, karmaşık sorular tam da hakkında sorular yöneltilen terimlerin elenmesi ile yan yana durmaktadır.
************************************
Felsefe tarihinin en eski, en sürekli ikiye ayrılmalarından birisi analitik ve olgusal doğruluk arasındakidir. Yani daha aşina olduğumuz terimlerle, analitik ve sentetik ayrımıdır. Kesin bir analitik-sentetik ayrımı bilim felsefesi için azami seviyede önemlidir.
Şimdi, bilim dilinin terimlerini üçe ayırmamız gerekmektedir:
1. Mantıksal terimler, saf matematiğin tüm terimleri dahil,
2. Gözlemsel terimler,
3. Kuramsal terimler.
Burada kuramsal ve gözlemsel terimlerini ve aralarındaki sınırı daha önce tartışmıştık. Önermeler de buna benzer bir şekilde üçe ayrılır:
1. Mantıksal önermeler, hiçbir tanımlayıcı terim içermez,
2. Gözlemsel önermeler, hiçbir kuramsal terim içermez,
3. Kuramsal önermeler, kuramsal terimleri içerir, gözlemsel terimleri içerip içermeyebilir.
Ve nihayetinde bilim dili iki bölüme ayrılabilir. Bu billerin her biri mantığı içerir, sadece tanımlayıcı, mantıksal olmayan öğelerine göre:
1. Gözlem dili, kuramsal terimleri içermez
2. Kuramsal dil, kuramsal terimleri içerir, gözlemsel terimleri içerip içermeyebilir.
Carnap tüm anlatımlarında bir sembolleştirme kullanma eğilimindedir (G-dili, K-terimler, M-doğru, vb.). Kuramsal terimler bilim diline iki çeşit postülaya (K-postülalar ve C-postülalar) dayanan bir kuram tarafından sunulmuştur. Kuramsal postülalar kuramın yasalarıdır. Saf kuramsal önermelerdir. C-postülalar ise karşılıklılık kuralları, kuramsal terimlerle gözlemsel terimleri birleştiren karışık önermelerdir. Bu altyapı ile analitik ve olgusal doğruluk ayrımına dönelim.
İlk analitik doğruluk türü mantıksal doğruluktur. Bu tür bir önerme, yapısından dolayı ve içinde bulunan mantık terimlerinin anlamlarından dolayı doğrudur. Örneğin “Hiçbir bekar mutlu değilse, hiçbir mutlu bekar değildir” önermesi mantıksal doğrudur çünkü doğruluğunu anlamak için “bekar” “mutlu” ve “erkek”in anlamlarını bilmemize gerek yok. “Eğer” “ o zaman” “hiçbir” ve “değildir”in anlamlarını biliyorsak doğruluğunun farkına varabiliriz. Mantığın tüm ifadeleri ve matematik bu türdendir.
Hiçbir doğal dil, herkesin her kelimeyi aynı şekilde anlayacağı kadar açık ve net değildir. Örneğin, “Eğer Bay Smith bekarsa, karısı yoktur” önermesinin analitik olduğunu bir bakışta söyleyebiliriz. Fakat bir avukat bekar kelimesini yasal olarak evlilik bağı ile bağlı olmayan şeklinde alır, karı kelimesini ise daha geniş anlamda, imam nikahını dahl edecek şekilde ele alırsa, o zaman önerme sentetik olarak düşünülebilir. Bu durumda önermenin doğruluğunu araştırmak için gözlemsel verilere ihtiyaç duyarız.
Analitiklik kuralları oluşturulan yapay bir gözlemsel dil ile ilgili olarak incelenebilir. Kelimeler arasındaki anlam ilişkilerinin analitiklik postülaları denilen kurallar ile açık hale getirilmesi gerekmektedir. Örneğin hayvan, kuş ve kızıl başlı ağaçkakan için şu adlandırma kurallarını kullananbiliriz:
(D1) “Hayvan” terimi şu özelliklerin birleşimini adlandırmaktadır (1) . . . , (2) . . . , (3) . . . , (4) . . . , (5) . . . (burada tanımlayıcı özelliklerin tam bir listesi verilecektir).
(D2) “Kuş” terimi şu özelliklerin birleşimini adlandırmaktadır (1) . . . , (2) . . . , (3) . . . , (4) . . . , (5) . . . (yukarıdaki D1’de olduğu gibi), artı olarak ek özellikler (6) . . . , (7) . . . , (8) . . . , (9) . . . , (10) . . . (“kuş”un anlamını belirlemek için gerekli tüm özellikler).
(D3) “Kızıl başlı ağaçkakan” terimi şu özelliklerin birleşimini adlandırmaktadır (1) . . . , (2) . . . , . . . , (5) . . . (D1’de olduğu gibi) (6) . . . , (7) . . . , . . . ,(10) . . . (D2’de olduğu gibi) adlandırmaktadır (11) . . . , (12) . . . , (13) . . . , (14) . . . , (15) . . . (“kızıl başlı ağaçkakan”ın anlamını belirlemek için gerekli tüm özellikler).
Fakat görülmektedir ki bu çok yorucu bir çalışmadır. Şansımıza, örneğimiz iki analitiklik postülası ile ifade edilebilmektedir.
(A1) Tüm kuşlar hayvandır,
(A2) Tüm kızıl başlı ağaçkakanlar kuştur.
Eğer üç D-kuralı verilmişse, iki A-postülası açıkça bunlardan çıkarılabilir. Fakat D-kuralları çok hantal olduklarından, amaç yalnızca dilin analitik yapısını belirtmek olduğu zaman bu formülleri yazmak gerekli değildir. Sadece A-postülaların verilmesi gerekmektedir. Bunlar daha basitlerdir ve dildeki analitik ve sentetik ifadeler arasında ayırım yapmak için gerekli temeli sağlarlar.
A-postülaların, öyle yapıyormuş gibi görünmelerine rağmen, gerçek dünya hakkında hiçbir şey söylemediğini her zaman akılda bulundurun. Örneğin, “daha sıcak” terimini ele alın. Bu terimle işaret edilen ilişkinin asimetrik olduğu genel anlamında bir A-postülayı oluşturmayı isteyebiliriz. “Her x ve her y için, eğer x y’den daha sıcaksa, o zaman y x’den daha sıcak değildir.” Eğer birisi, A ve B nesnelerini keşfettiğini ve bunların doğasında A B’den daha sıcak ve B A’dan daha sıcak olduğunu söylerse, şöyle diyerek cevaplamayız: “Ne kadar şaşırtıcı! Ne muhteşem bir keşif!” Şu şekilde cevaplarız: “Sen ve ben ‘daha sıcak’ terimi için farklı kavrayışlara sahip olmalıyız. Bana göre asimetrik bir ilişkiyi kastediyor, bulduğun durum açıkladığın şekliyle açıklanamaz.” “Daha sıcak” ilişkisinin asimetrik karakterini belirten A-postüla, yalnızca kelimenin dilimizde kullanıldığı anlamıyla ilgilidir. Dünyanın doğası hakkında hiçbir şey söylemez.
Gözlem dilindeki analitikliği incelerken çok fazla zorlukla karşılaşılmadı fakat kuramsal dil Bilim felsefecileri arasında daha fazla tartışmaya yol açmıştır. Kuramsal bir dilde analitik-sentetik ayrımı mümkün müdür? Zorluk, kuramsal terimlerin tam bir yorumlarının yapılamayacağı gerçeğinden kaynaklanmaktadır. “Elektron”, “kütle” ve “elektromanyetik alan” gibi terimler için tam bir ampirik açıklama yoktur.
Örneğin “sıcaklık” kuramsal terimini göz önüne alın. Bu terimi termometrenin imali ve kullanımına bağlayan C-postülalar (karşılıklılık kuralları) vardır. Bir termometre bir sıvının içine koyulduktan sonra, bir ölçek değeri gözlemlenir. C-postülalar bu işlemi “sıcaklık” K-terimine, ölçek değeri terimin kısmi bir açıklamasını sağlayacağı şekilde bağlarlar. Kısmidir, çünkü “sıcaklık”ın bu belirli yorumu kuramın, içinde terimin görüldüğü tüm önermeleri için kullanılamaz. Sıradan bir termometre sadece sıcaklık ölçeğinin dar bir aralığında çalışır. Tüm test sıvılarının donacağı düşük sıcaklıklar ve tüm test sıvılarının buharlaşacağı yüksek sıcaklıklar vardır. Bu sıcaklıklar için, tamamen farklı ölçüm yolları kullanılmalıdır. Her metot C-postülalar vasıtasıyla “sıcaklık” kuramsal kavramına bağlanır fakat bu “sıcaklık”ın ampirik manasını tamamen bitirmez. Gelecekte yeni gözlemler, kavramın ampirik yorumuna eklemeler yapacak yeni C-postülalara yol açabilir.
Mantıksal doğru önermeleri tanımak kolaydır, bunlar mantıksal formundan dolayı doğrudurlar. “ Eğer tüm elektronlar manyetik momente sahipse ve x parçacığının manyetik momenti yoksa, o zaman x parçacığı bir elektron değildir.” Bu önerme açıkça M-doğrudur. Doğru olduğunu görmek için tanımlayıcı kelimelerin anlamları hakkında herhangi bir şey bilmek gerekli değildir. Fakat analitik olan önermeler (tanımlayıcı terimleri dahil terimlerinin anlamı nedeniyle doğru) ve sentetik olan önermeler (gerçek dünyayı gözlemlemeden karar verilemeyecek doğruluk) arasında yapılacak ayrım nasıldır?
Terimler arasındaki anlam ilişkilerini belirleyebilmek için analitiklik postülalarına sahip olmak gerekecektir. Bir önerme analitiklik postülalarının mantıksal bir sonucu ise analitiktir. Aynı “Hiçbir bekar evli değildir” önermesinin “bekar” ve “evli” terimlerinin anlamları yüzünden doğru olduğu gibi. Şimdi sorun bu analitiklik postülalarının nasıl elde edileceğidir.
İlk düşünce, kuramsal postülaların kullanılabileceğidir. Dedüktif bir kuramın K-postülaları mantık ve matematikle birleştirerek kurulabileceği doğrudur, fakat sonuç kuramsal terimlerinin kısmi bir açıklamalarının bile olmadığı soyut bir dedüktif sistemdir.
Karşılıklılık postülaları A-postüla sağlamak için kullanılabilir mi? C-postülaları, tabi ki, tek başına alınamaz. K-terimleri için mümkün olan en dolu açıklamayı (buna rağmen hala kısmidir) elde etmek için, birleştirilmiş K- ve C-postülaları ile birlikte, tüm teoriyi almak gerekir. O zaman, tüm kuramı önceden varsaydığımızı farzedelim. Birleştirilmiş K- ve C-postülalar aradığımız A-postülaları sağlayacak mı? Hayır; şimdi elimizde önceden varsayılmış çok fazla (too much) var. Aslında kuramsal terimlerimiz için alabileceğimiz ampirik anlamın tümünü elde ettik, fakat ayrıca olgusal bilgi de elde ettik. K- ve C-postülaların birleşimi, bu nedenle, bize sentetik önermeler verir ve gördüğümüz gibi, bu önermeler A-postülalar sağlayamazlar.
Bir çözüm önerisi olarak, bir kuramı iki önermeye ayıralım. Bir önermesine ve bir önermesine bölünecektir. önermesi kuramın tüm kuramsal terimleri için A-postüla olarak görev yapmaya yöneliktir. Tabi ki olgusal içerikten tamamen yoksun olmalıdır. önermesi kuramın tüm gözlemsel ve olgusal içeriğini ifade edecek önermeye olmaya yöneliktir. Tüm matematiği içerecek şekilde genişletilmiş bir gözlem dilinde, kuramın gerçek dünya ile ilgili söylediği herşeyi açıklar. Kuramsal terimlerin hiçbir yorumunu sağlamaz, çünkü önermede böyle terimler görünmez.
İki önerme ve , birlikte değerlendirildiğinde, mantıksal olarak KC kuramının tümünü içermelidir. Bu gereksinimleri karşılayan bir önermesi nasıl formüle edilebilir. Herhangi iki önerme ve için, önermesi ile birlikte mantıksal olarak 'yi içeren en zayıf önerme, “Eğer ise ” koşullu önermesidir. Sembolik şekliyle, şu bilindik sembol ile ifade edilir: “ ”. Böylece, bir A-postülasını formüle etmenin en kolay yolu, bir KC kuramı için:
( )
bu önermenin olgusal olarak boş olduğu kolaylıkla gösterilebilir. Dünya hakkında hiçbir şey söylememektedir. Tüm olgusal içerik, RKC Ramsey önermesi olan, önermesi içindedir. önermesi basitçe iddia etmektedir ki, kuramsal terimleri tüm kuramın doğru olduğu şeklinde anlamamız gerekmektedir. Bu saf olarak analitik bir önermedir, çünkü semantik doğruluğu kuramsal terimler için kastedilen anlamlar üzerine kuruludur.
A-postüla dünya hakkında birşeyler söylermiş gibi görünür, fakat aslında söylemez. Kuramın doğru olup olmadığını söylemez. Dünyanın bulunduğu durum budur demez. Sadece demektedir ki eğer dünyanın durumu buysa, o zaman kuramsal terimler kuramı tatmin ediyorlar şeklinde anlaşılmalıdır.
Carnap bu sınıflandırma programı ve özellikle önerilmiş analitiklik postülaları üzerine kurulu analitik doğru hakkında dogmatik davranmayı istememektedir. Bunu, kuramsal dil için analitikliği tanımlama problemine bir çözüm olarak önermektedir. Ve böylece yeni bir yaklaşım ile, Hempel ve Quine'in aksine bir çözüm olduğuna ve eğer ileride zorluklar belirirse, onların üstesinden gelineceğine olan inancını korumaktadır.
Hakkımda / About me

- Faruk Akkaya
- Bu blog, bilim tarihi yüksek lisansımdaki (Ank.Üni/DTCF) ödevlerimi paylaşma amacıyla açılmıştır. Özel ilgi alanlarım Mantıksal Pozitivizm, Viyana Çevresi ve özellikle Rudolf Carnap'tır. Bu konularla ilgili olanların, gerek fikir gerekse materyal paylaşımı için irtibata geçmeleri beni çok memnun eder. Mail adresim: akkaya_faruk@hotmail.com veya akkayafaruk@yahoo.com . ************************ This blog's purpose is to share my essays (unfortunately they are in Turkish) which I wrote during my history of science master education (in Ankara University/Department of Philosophy). I am especially interested in Logical Positivism, Vienna Circle and Rudolf Carnap. I would be so glad to be in contact who would like to share ideas and materials about these subjects. mail: akkaya_faruk@hotmail.com & akkayafaruk@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder